logo
Menü
Kapat
  • Şirket Girişi
  • Aday Girişi
  • İŞ İLANLARI
  • HABERLER

  • Şirket Girişi
  • Aday Girişi
  • İş İlanları
  • Haberler

Fransız Yönetmen Justine Triet Üzerine

  • 18 Nis 2020
  • 659
  • 0


Fransız yönetmen Justine Triet ne Fransız sinemasında ne de yurtdışında kolay kolay bir yere oturtulabilen, belli kalıpların içine alınabilen (ne sinemacı ne de finansman anlamında) bir sinemacı değil.


2013 yılında ilk uzun metrajlı filmi Solferino Savaşı’yla Cahiers du Cinema’nın radarına girmiş, çok kısıtlı prodüksiyon imkanlarıyla çektiği (genç sinemacıların ilk filmlerini destekleyen cesur yapımcı Emmanuel Chaumet sayesinde) filmiyle hem festivallerde yerini bulmuş hem de böylesi düşük bütçeli bir film için oldukça yüksek bir gişe yaparak yeni nesil sinemacılar arasında özel bir yere kavuşmuştu. 30’lu yaşlarındaki bir çiftin, tam da Fransız Cumhurbaşkanlığı seçimleri günü (seçimleri Hollande kazanmıştı, Paris’in Solferino semti de yakın zamana kadar Sosyalist Parti’nin binasının bulunduğu yerdi) özel hayatları ile profesyonel hayatlarının yerle bir olmasını konu alıyordu film.

Filmdeki koşuşturma duygusu, karakterlerin mütemadiyen kendilerini yetersiz hissetmeleri, Triet’nin ikinci filmi Victoria’da da belirleyici temalar olacaktı. Her an çekip gitmeye ya da kendini camdan aşağıya atmaya hazır ve nazır bir şekilde bekleyen, tam da Corona günlerine uygun bir iç sıkıntısı, bir huzursuzluk içerisinde hayatına bir anlam katma arayışı içinde olan, sosyo-ekonomik açıdan kendi ayakları üzerinde durabilse de duygusal dünyası renkli ve karışık kadın karakterler seçiyor Justine Triet. Solferino filminin başrolünde, kısa zamanda 2010’ların Fransız auteur sinemasının yüzü haline gelen ve yeni Gerard Depardieu olarak tanımalanan çok sevdiğim Vincent Macaigne oynuyordu. O dönem Antonin Peretjatko (kıymeti pek bilinmeyen ve aslında çok gişe yapmaya müsait filmler yaptığına inandığım müthiş bir absürd-komedi yönetmeni) ve Sebatian Betbeder gibi isimlerin temsil ettiği ve Justine Triet’in de parçası olduğu, Paris’te yaşamanın zorlukları hakkında komedi öğesini eksik etmeyen filmler öne çıkmıştı Fransız sinemasında.

Kuruluşundan bu yana daima politik duruşunu korumuş ve yakın zamanda derginin birtakım prodüktör ve yatırımcılara satılmasıyla komple istifa eden Cahiers yazarları bu filmleri öne çıkarmak için dergide Macaigne’e ‘Genç Fransız sinemacıların hepsi ölü değildir’ afişi taşıttırarak fotoğrafını yayınlamış ve böylece ‘auteur cinema’ deyince ilk akla gelen karakterlerin kahve içip ‘ne olacak şimdi ya rabbim’ (Corona referansı yoktur) diye pineklediği filmleri eleştiriyor ve gerçek sinemanın hayatın tam içinden, mücadele eden insanların hikayelerinden çıkması gerektiğini savunuyordu. Bu filmlerin bir diğer ortak yönü de Fransa’nın gıpta edildiği kadar eleştirilen sinema finansman sisteminden neredeyse hiç yararlanmamaları olmuştu. Filmler gişede ve festivallerde başarı kazanınca, söz konusu yönetmenlerin arkasındaki yapımcılar ve dağıtımcıların da biraz olsun işleri kolaylaşmıştı.


Justine Triet Paris Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki eğitimi sırasında en çok video derslerine merak salmış ve montaj yaparak giriş yapmıştı sinema dünyasına. Yapımcı Emmanuel Chaumet onu eğitimden kısa bir süre sonra, Güney Amerika’da çekmeye gittiği bir belgeseli Paris’te 20 metre karelik evinde montajlarken keşfetmiş, bu genç kadına güvenerek onun ilk kısa filminin finansmanını sağlamıştı. Justine Triet böylece kendi gibi 20 metrekarelerde

yaşan, 20’li yaşlarda, sanat okumuş ve diploma cepte Paris’te geçinmeye çalışan (ve tabiki geçinemeyen) komik, dokunaklı ve yine kadınların merkezde olduğu belgesele yakın kısa filmler çekti.

Fransa’nın sinemaya en çok yardım yapan özel kanallarından Canal Plus Corona’yla birlikte birçok filmi abonmanlık kapsamında gösterime açtı, ben de fırsat bu fırsat sinemada kaçırdığım ve geçen sene Cannes Film Festivali’nde yarışan Triet’nin üçünü filmi Sibyl’i izledim. Justine bir önceki filmi Victoria’daki gibi Marilyn Monroe’nun vücuduna ve Bette Davis’in tavrına sahip tadından yenmez Virginie Efira’yı almıştı başrole. Yanına da hepimizin La Vie d’Adele’den bu yana ölüp bittiği Adele Exarchopoulos’u koymuştu (Bu kız bana ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu her seferinde bir kez daha gösteriyor, Abdellatif Kechiche’in bu tür oyuncu keşiflerine bir kez daha şapka çıkarmak lazım).

 

Sibyl, psikolog olan ancak kitabını yazmak için filmin başında çoğu hastasına veda eden iki çocuk annesi ve sevgilisiyle yaşayan bir kadın. Dışarıdan mükemmel olarak gözüken hayatı, psikolojik olarak kötü durumda olan bir aktrisin (Margot) ona gelmesiyle birlikte hızla değişiyor ve Justine’in diğer filmlerinde olduğu gibi tamamen raydan çıkıyor. Oynayacağı filmin başrolüyle yasak bir aşk yaşayan ve ondan bebek bekleyen bu aktrisin hayatının Sibyl’in hayatıyla paralellikler içerdiğini görüyoruz yavaş yavaş. Fakat raydan çıkan bu sefer maalesef yalnızca Sibyl’in hayatı değil, film de oluyor.

Margot sayesinde kendi geçmişini tekrar yaşama şansı bulan Sibyl, bunu tehlikeli oyunu sonuna kadar götürerek ve profesyonelliğin bütün sınırlarını aşarak, aktrisin hayatını kitabının ana konusu haline getirmeye başlıyor. Bir kez daha özel hayat ile kurgu arasındaki ince çizgi, geçmişle hesaplaşma, büyük bir acıdan sonra hayatını yeniden kurabilme gibi derin ve zevkli konuları irdeliyor Justine Triet. Ve her filmiyle, kendini aşmaya çalışarak, sinemaya daha çok yaklaşıyor ve ilk filmlerinin belgesel tadından gittikçe (iyi anlamda söylüyorum bunu) uzaklaşarak sanki sinemacılığının, tekniğinin gücüne daha çok inanıyor.

Fakat yönetmenin birbirine bağlamak istediği bu farklı konuları çoğu zaman aceleye getirdiğini ve bu nedenle yer yer inandırıcılıktan uzaklaştığını hissediyorum filmin. Özellikle hem Efira’nın hem de Adele’in sevgililerini oynayan erkek karakterlerin akil kaldığını düşünüyorum. Yine en güzel karakterleri kadınlar için yazıyor Justine Triet. Buna bayılmıyor değilim elbette. Montaj çok şiddetli bir şekilde flashback’lere gidip gelerek duygudan kopmamıza neden oluyor. Virginie Efira’nın mükemmel oyunculuğu sayesinde ayakta duruyor film. Bu bütünleşemeyen parçalar onun duygu bütünlüğü sayesinde bir şekilde idare ediliyor.

Justine Fransa’nın en popüler oyuncularıyla birlikte gayet auteur bir cinema yapıyor aslında. Hitchcock, Lubitsch gibi Amerikan sineması etkilerinin sıklıkla görüldüğü, zaman zaman Woody Allen filmografisinde değişik bir yeri olan Gena Rowlands’lı Another Woman filmini anımsatan Sibyl, bana Tolga Karaçelik’in Gişe Memuru filmi anısını anımsatıyor. Filmin sokakta korsan olarak satıldığını gören Karaçelik, satıcıya ‘neymiş bu film?’ diye sorunca, ‘valla bilmem ödül mödül almış ama sıkıcı değil’ cevabını alıyor. Her seferinde, ödün vermeden, gişede iyi iş yapabilecek, kadınların çok yönlü kişilikler olarak işlendiği kendine has filmler yapmayı beceriyor Justine Triet. Çalışan, şehirli kadınları (Call My Agent dizisinden tanıyacağınız Laure Calamy’nin de var bu filmde) mercek altına alan ve onların zaaflarını, düştükleri gülünç/trajik durumları sonuna kadar göstermekten çekinmeyen, karakterlerini genellikle hep hayatlarının belirli dönüm noktalarında inceleyen Justine Triet’nin, her şeyin yoluna girmesi için önce tamamen batması gerektiğine dair inançla çektiği özgün filmlerinin devamını diliyorum.

Ne de olsa bazen her şeyin dibe vurduğunu görmek gerekmiyor mu güzel günlerin geleceğine inanmak için ? (yeminle Corona referansı yok).


Gülce Bacalan


Kategori

Sinema Haberleri Fon ve Hibe Duyuruları Etkinlik ve Atölye Duyuruları Yayınlar/Sinema'da Yeni Çıkan Kitaplar
Osmanağa Mahallesi Reşit Efendi Sokak No:70/4 Kadıköy / ISTANBUL (553) 385 45 88 info@sinemaadasi.com

Site Kullanımı

Site Kullanım ve Gizlilik Koşulları Üyelikler

Kurumsal

İş İlanları Haberler Hakkımızda Destekçilerimiz İletişim

Son Haberler

57. Antalya Altın Portakal Film Festivali Başvuruları Başladı!Özgürlük Mü İhtiyaçlar Mı?Köprüde Buluşmalar'da Ödüller Sahiplerini Buldu!Fransız Yönetmen Justine Triet Üzerine"Festivale Doğru Cumartesi Sineması" Söyleşileri Başlıyor!
Copyright © 2018 Sinema Adası Tüm Hakları Saklıdır.

Şifrenizi Yenileyin

Aday Girişi

Lütfen bilgilerinizle giriş yapın.
Şifremi Unuttum?
veya
İş mi arıyorsun? Hemen CV Oluştur !

Şifrenizi mi unuttunuz?

E-posta adresinizi aşağıya girerseniz parolanızı sıfırlamak için kullanabileceğiniz bir bağlantı göndereceğiz.
Geri dön

Şirket Girişi

Lütfen bilgilerinizle giriş yapın.
Şifremi Unuttum?
veya
Eleman mı arıyorsunuz? Şimdi kaydolun!

Şifrenizi mi unuttunuz?

E-posta adresinizi aşağıya girerseniz parolanızı sıfırlamak için kullanabileceğiniz bir bağlantı göndereceğiz.
Geri dön