Yönetmenliğini Hiner Saleem’in yaptığı 2003 yapımı Votka Limon Sovyetlerin yıkılmasından sonra Ermenistanın Ezidi bir Kürt köyünde yaşanan sosyo-ekonomik ve politik çatışmayı odağına alan ve aynı zamanda umutların diri tutulduğu masum bir aşk öyküsüdür.
Film, Kürtlerde kavalın piri olarak bilinen ve acısı daha taze olan Egidé Cımo’nun kaval çalışıyla başlar. Cımo absürd bir şekilde arabanın arkasına bağlanmış bir yatağın üzerinde Hamo’nun eşinin mezarına gelir. Cımo’nun kavalı çalmasıyla bizide yas tutmaya davet eder. Fakat tutulan yas Hamo’nun eşi için değil yıkılan Sovyetlerin(umutların) yasıdır. Birçok sahnede Sovyetlerin yıkılışından sonra köy halkının içine düştüğü yoksulluk durumu gözler ününe serilir. Hamo’nun Fransa’daki oğlu Kamo’dan mektup gelmiş, Hamo mektubu almak için postahaneye gider. Arkadaşının motorsikletiyle yola koyulur. Motor yolun yarısında bozulur, Hamo ile arkadaşı yola oturur. Filmin asıl can alıcı yeri Hamo ile arkadaşı arasında geçen diyalogtur. Hamo duruma ekonomik bakar, özgür olmasa da Sovyetlerden memnundur. Hamo’nun arkadaşı aynı fikirde değildir. Sovyetlere her şeylerini özgürlüklerini dahi verdiğini fakat geriye onlara hiçbirşey kalmadığını söyler. Aslında Sovyetlerdeki Kürtlerin bir panaromasını çizer bu diyalog. Sovyetler için mücadele eden Kürtler, Sovyetler yıkıldıktan sonra ortada kalmış ihanete uğramıştır. Motorsiklet kendi kandine çalışır ve gider. Gidenin peşinden koşulur ama artık herkes yaşlıdır, koşamazlar.
Kürt sinemasında vazgeçilmez metaforlardan biri olan kar yine tüm acımasızlığıyla karşımızda durmaktadır. Sahnelerin çoğunda geçen beyaz ve doğanın karla kaplı olması Karekterlerin yüzlerine derin bir ümitsizlik çağriştıyor. Zorlu bir yaşama tutunmaya çaılışrken cok sevdikleri ve anılarını her gün kendileriyle konuşarak tazelediği eşyalarını bir bir satmak zorunda kalıyor.Yokluğun dayattğı tahamülsüzlük filmdeki gençleri de farklı bir şekilde etkileyerek trajedik olaylara neden oluyor. Kadın bedeni üzerinde erk zihniyeti yine hakimdir. Ninanın kızıyla ilişki yaşayan erkek yaşanan boşlukta istediği gibi at koşturmaya çalışan kapitalist sistemin köpeği gibidir. Yine piyano sanatçısı olan Ninanın kızı piyano çalarken ansızın korna sesiyle piyano çalışı yarıda kesilir, bu korna sesi kapitalizmin ta kendisidir. Egolarına alet olan kadının ahlakı ve onuru hiçleştirilmiştir, bu hiçleştirme ninnanın kızı ve hamonun torunu zine şahsında görüyoruz. Her nekadar Zine sevdiğiyle evlensede hiçleştirilmiştir. kapitalizmin yoksullaştırdığı insanların kesişen hayatlarına tanıklık ediyoruz.
Yıllarca birlikte kurduğu bir sistemde dostça yaşayan Kürtler ve Ermeniler Dilovanın damadını vurmasıyla bozulmuştur sanki.
Yaşanan bunca olumsuzluk ve kötü gidişata Hamo ve Ninanın aşkları dur der. Hamo ve Nina tanışana kadar şöfür kaset çalarak aşklarının kıvılcım almalarına eşlik eder. Şöför ve kaset aşkları için bir aracıdır. Hamo ve Nina birbirlerine aşık olur ve kaset bozulur. Zaten artık kasetin çalmasına gerek yoktur, birbirlerinin farkındadırlar, yaşam umutları yeniden yeşermiştir. Bahar gelmiş karlar erimiştir, yeni ufuklara yelken açmanın vaktidir.
Genel olarak özlem ve hüznün dışında izleyiciyi yer yer gülümseten sahnelerde mevcut. Filmin en acıklı ve duygusal sahnelerinde adeta sahneyi yararcasına geçen atlı bütün duyguları yarım bıraktıran bir nitelik taşımaktadır. Isınmak için votkanın yetmedği zamanlarda yaşamaktadırlar ama izlerken müzikler ve küçük yaşam kıpırtıları içimizi ısıtacak bir film.
Film dairesel bir yapı içerisinde ilerler, ileriye doğru kayan, izleyiciye doğru uzanan bir yatakla açılır, ufka doğru giden bir piano ile kapanır.
Kafamızı kurcalayan soru; özgürlük mü ihtiyaçlar mı?
Ali Cıkkan